Kadın bir deniz gibi eşsiz bir maviliktir...

İçimde hep denize gitmek duygusu var. 
Deniz…
Sanki oraya varınca durup dinlenmeden günlerce uçacakmışım gibi hissediyorum. Yüzüme dalgaların elleri değecek.
Hiç tatmadığım bir duygu. 
Beni gerçekten seven bir adamın yüzümü okşama hissi. Baba gibi değil elbet. Bir erkek eli, ne şefkatle ne merhametle ne de minnetle seven. Sadece kadını olduğum için, tenimden heyecan duyduğu için yüzümü sevecek bir kadın eli.
Yüzümdeki gülümsemim aslında insanları kandırmak için oynadığım bir oyun olduğunu bilen bir erkek bulabilmek için ne kadar çok dolaştım. Her köşe başında aniden bir şaka oyunu gibi patadan çıkacak bir erkek aradım. Artık inanıyorum ki yaşam denen bu hayta oğlanın şakayla makayla hiç mi hiç işi yok. 
Biliyor musun kadınlar deniz gibidir. Onların kokusunu içine çekersin, onların içine girersin, serinlersin, ıslanırsın... Bir kadının üzerine balıklama atlayamayabilirsin, onun üstünde kurbağalama da yüzemeyebilirsin belki ama onunla yeryüzündeki başka hiç bir şekilde tadamayacağın duyguları yaşarsın. 
Derin uçurumlardan atlasan da, kırmızı peşindeki boğalardan kaçsan da, koluna en damardan uyusturucu enjekte etsen de sevdiğiniz kadına sarılıp uyumanın  hazzını bulabileceğiniz benzer bir duygu bu dünyada hiç varolmamıştır. 

Kadın bir deniz gibi eşsiz bir maviliktir. Kıyılarına şekil veren dağlar, ovalar, vadiler, kumsallar gibidir onun kaşları, gözleri, yanakları, dudakları.
Bir kadını sevmek denizi sevmek gibidir.
Bir kadını özlemek denizi özlemek gibidir.
Senin beni nasıl özlediğini bilmiyorum.
Belki haşin bir hırsla özlüyorsun belki kırılgan bir Sezen Aksu şarkısı gibi. Nasıl özlediğinden emin değilim. Hiç olamayacağımda. 
Beraber İstanbul’dan Kaş’a kadar süren yolculuğumuzu hatırladım şimdi. Uzun araba yolculuğunda yaşadığımız keyfi, sonra Kekeva tekne turundaki denizin bizi bizden alan doyumsuz lezzeti. Tekneyi kullanan kaptanın sohbeti ve yardımcılığını yapan karısının yaptığı çayların tadını şu an damağımda hissediyorum, inanır mısın bilmem. Sen sonra laptobunu açıp Black’tan “Wonderful Life”yi çalmıştın. Teknenin arkasına geçip suyun arkada bıraktığı köpükleri izlerken ve sana sarılırken hayatımın wonderful olduğuna yemnin edebilirdim.
Yemin edebilirdim, yaşamaktan ne kadar da büyük bir haz aldığımı.
Hiç ölmeyecekmiş gibi büyük bir mutlulukla yaşayacağımı zannettiğime yemin edebilirdim.
Ve bir kadından çok cinsiyetsiz bir melek gibi olduğuma, bedenimden çok ruhumun nefes aldığına yemin edebilirdim.
Ve sonra kırıldı tüm bu camdan yapılmış olduğunu geç anladığım sahte Titanik tablosu. Kalbimin üstündeki mutluluk dağının aslında bir aysberg olduğunu ve altında kocaman koskocaman berbat bir mutsuzluk dağı barındırdığını bildim.
Bu biliş beni acıtan bir ayrılığa götürdü sonunda. Şimdi özlüyorum hem de dibine kadar.
Deniz tadında özlüyorum. 
Tüm yağan yağmurlarda  ıslanıyorum. Bütün martılara soruyorum en uzak deniz nerede diye. Bir dalganın  üstüne binmiş deniz kovboyu olarak görüyorum düşlerimde hep kendimi.
Yine de seni bulamıyorum. 
Biliyor musun en çok bu koyuyor insana yaşarken. Doğduğumuz günden beri yediğimiz kazıkların çetelesinde en başta sensizlik var. 
Denizler dünyayı sarmış ama sen gelip beni sarmıyorsun.
Anladım artık sen gitmişsin en uzaklara. Belki de bir denizkızına yoldaş olup denizci tüküleri söylüyorsun. Belki de evsiz martıları besleyen bir yetimhane oldu gönlün. 
Tek ben mahzun tek ben şaşkın tek ben tenhalarda.
Ve sevmenin bir deniz olduğunu anladım. 
Yüzmeyi öğretmek için denize atılmış minik bir çocuğun kalbiyle sevmiştim seni. Hem öğrenmek hem hayata tutunmak isteğiyle birlikte. Altımda üstümde sağımda solunda hep sen ol istiyordum. Sar istiyordum bir adayı saran okyanus gibi beni. 
Öp istiyorum hiç durmadan kumsala vuran dalgalar gibi.
Seni sevmek bir denizin ortasında yolunu şaşırmak gibiymiş, en nihayetinde bunu anladım.
Şimdiyse denizime gitmek istiyorum, kalbim yolunu kaybetmiş bir ırmak. 
Adem Özbay
Aşk Yalnızlığı Romanından 

www.ademozbay.com
twittter.com/ademozbay
facebook.com/ademozbay.fan

Yorumlar